1989 yılından
beri Mezhepler Tarihini çeşitli kaynaklardan araştırmaktayım. Tarihe
olan ilgim de 80 yıllarda Humeyni'nin İslam Devrimini gerçekleştirmesiyle
başladı. Derin bir saygı ve sempati ile baktığım bu sürece bakışım zaman
geçtikçe, bu sürecin Türkiye’deki uzantılarını takip ettikçe yerini büyük bir
kaygıya bıraktı. Çünkü gördüğüm kadarıyla bu sürecin yönetimi ve
uzantılarındaki hedef islamın
muzafferiyetinden ziyade mezhepçiliğin
ön planda tutulduğu kanaati oluştu bende.
Yanılma payımı yok etmek ya da en aza indirmek amacıyla geçmiş ve günümüz
şii âlimlerinin eserlerine, hadis,
tefsir ve tarih kitaplarına merakım arttı. Burada gördüğüm kadarıyla Şiilerin Kuran’a
bakışı öncelikli olarak kendi doğrularına delil bulma noktasında
yoğunlaştıkları en dikkate değer bir olgudur. Yine bu paralel de uydurulan
binlerce hadis gözden kaçmamaktadır. Yani bu üç alan (Tevsir-Hadis_Tarih) Şia
inancında boşluk bırakmamak ve bir birini tamamlamak üzere ilmek ilmek örüldüğünü
görüyorsunuz. Kurgulanmış tarihlerine
delil bulmak için KURAN’ tevil ettiklerini
hadis uydurduklarını bir başka boyutuyla uydurulan hadislerle, inançları doğrultusunda
Kuranı yorumlayıp tarih kurguladıkları görmemek hiç mümkün değil. Ne olursa olsun kutsal değerleri amacı dışına
taşıyarak inançları lehine bir görüş çıkarma gayretleri çok aşırıdır. Bu
kurgulamalar bir birinden farklı düşünen Şiiler tarafından farklı ortamlarda
yapılması sonucunda bir birinden çok farklı şii inanç akideleri meydana getirmiştir
.. İmametin farz olduğuna inanan çoğu
gruplar imamın kim olacağı konusunda anlaşamadıklarından bir birlerine
düşmüşler, hatta bir birini tekfir eder hale gelmişlerdir. Herkes kendi
imamının hakiki imam olduğu konusunda da bir sürü arguman üretmiş
görünmektedir. Aynı isim altındaki bu mezhepler farklı inanç akideleri
geliştirdiklerinden dolayı bunların bir kısmını diğerleri gullat olarak
adlandırmaktadırlar. Ancak her inanç
kendini doğru diğerlerini batıl kabul edip kendi doğrularını bütün imkânlarıyla
yaymaya çalışmaktalar. İşte islamı bilmeyen Müslümanların önündeki derin
tehlike!
Türkçe
faaliyet gösteren Şiilerin yönetimindeki
sitelere bu konulardaki araştırma metinleri ile
diyaloga girmek istedim. İyi karşılanmayacağımı biliyordum ancak çok büyük hakaretlerle muhatap olacağımı da
hiç düşünmemiştim. Ne seleficiliğim, ne Vehbiliğim, ne de kâfirliğim kaldı!.
Oysa
benim amacım başkalarının inançlarına saldırmak değil. Bel altı yapmadan doğruları saptırmadan,
delil diye ortaya konulan şeylerin bütün yönleriyle ele alınarak doğruları
tespit etmek kimin yanlış ya da eksikleri varsa bunu bir şekilde tamamlayarak
vahdete bir adım yaklaşmak. Ancak bu vahdetin nerede gerçekleşmesi
gerektiği konusunda adres de vermiyorum. Çünkü taassubun gözleri o kadar kör
ki, karşısındakinin söylediği yüz de yüz doğru olsa bile doğrunun geldiği yer
kendisi gibi değilse redde biliyor. Bütün bunlara bakıldığında bir adreste
buluşmak pek mümkün görünmese bile en azından ifrat ve tefritten uzak kalınarak
daha makul olmak,tekfir etmemek o kadar zor mu?
Mezhepsizliği
savunanların islamı uygulamalarının
nasıl yapılacağı konusunda her konuda söylemlerinin olduğunu görüyorsunuz.
Dolayısıyla bu söylemleriyle kendileri bir mezhep koymuş oluyorlar. Aslında
inananları bir kere daha bölmeye çalışıyorlar.
Daha fazla bölünmeden İslam’dan uzaklaşmayan bir mezhebe dâhil olmak en
iyisi. Ancak, mezhepçilik son derece
tehlikeli!. Çünkü mezhepçilik yapan birisi islamın aslından olmayan bir konuda bile
farklı yorumu kendi tarifine uymadığı için insanları küfürle itham edebiliyor. İslam acısından farklı inanç sahiplerini
tekfir etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu İmamı Azam çok acık ve net ifade
etmiştir.
Bütün bunları kısa
örnekleriyle ifade ederek okuyucularla
paylaşmak istedim. Hazırladığım kitabı bir yayınevi aracılığı ile
basmayı düşündüysem de imkânlarım elvermedi. Çeşitli Bloklarda bunları
yayınlamaya başladım.
Bu
konuları irdeleyen çalışmaları arama motoruna “ Şiacılar” diye yazıldığında bir biri ardına gelen farklı
sitelerde bu konunun açılımını göreceksiniz.
Beğenirsiniz beğenmesiniz. Belki eksikler var katkı sağlarsınız. Tenkit
edersiniz. Demem o ki tartışmanın da
tenkidinde belli bir üslubu olmalı. Küfür tekfir ve belden aşağı vurmak
bilmiyorum sahibine ne kazandırır. Eksik bulduğunuz ya da beğenmediğiniz
bölümleri yorumlayın buyurun tartışalım. Ya da diğer okurlarla tartışın. Buna
imkan var. Önemli olan insanların bir birlerini kırmadan dökmeden saygılı bir
ortamda görüşlerini söylemeleri.
Esas vurgu yaptığım
konu Vahdet konusudur.
Ayrışmaya mı
bütünleşmeye mi ağırlık verdiğine siz karar verin.
http://ehlbytsevgs.blogspot.com/2011/05/inancimizla-ilgili-bir-seyler-yapmamiz.html
http://ehlbytsevgs.blogspot.com/2011/05/inancimizla-ilgili-bir-seyler-yapmamiz.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder