ŞİİLİK NEDİR NE ZAMAN ORTAYA
ÇIKMIŞTIR?
Şiilik; en geniş ve kapsamlı anlamıyla, hilafet'in Hz. Muhammed (s.a.)'Den sonra ehli beyt ve/veya Hz. Ali'nin soyu kanalıyla yürümesi gerektiğine inanan ve itikadı ve fıkhı yaklaşımları bu temele dayandıran bir inanıştır. Bu felsefeye inanan insanlara şia (taraftar) denir. Önceleri şia yani Hz. Ali taraftarlığı gayet mutedil ve normal idi. Nitekim sahabe arasında bile halifelik noktasında Hz. Ali'yi Hz. Osman'a takdim eden, ona öncelik verenler bulunuyordu. Fakat bu Kimseler, yine de Hz. Ali'den önceki halifelere herhangi bir saldırıda bulunmuyor ve dil uzatmıyorlardı.
İbn Teymiye bu noktada şöyle diyor: Ali (r.a.)'dan tevatürle gelen haberde "Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Hz. Ebü Bekir ile Hz. Ömer'diyor.
Nitekim işin bu yönü tüm eski Şiîler arasında ittifakla kabul edilmektedir. Önceki Şiîler'in tümü Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'i üstün kabul ediyorlardı. Tartışma sadece Hz. Ali ile Hz. Osman'ın halifeliği noktasında meydana gelmiştir. Buda her ikisinin farklı farklı taraftarları olması yüzünden doğmuştur. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'e gelince, her ikisinin de Hz. Osman ile Hz. Ali anlamında bir taraftarları olmamıştır. Aksine ümmetin tümü hatta Haricîler bile, her ikisinin halifeliğinde ittifak halindedirler.
Bu siyasi gelişimin yani bu teorinin o dönemde dini boyutları hiç yoktu bunlar tamamen sonradan oluşturulmuştur. Önceleri sadece seven ve taraf olan sahabeler vardı. Bu anlamda ilk taraftarı olan sahabe Hz Osman dır. Yani Osman Şiası İslam coğrafyasında görülen ilk şiadır. Ardından Hz Ali yi sevenlere Ali şia sı deniyordu. Nitekim bu konuyla ilgili, Yaşar Kutluay; islam ve Yahudi Mezhepleri, 52-53. Çağatay-Çubukçu tarafından kaleme alınan İslam Mezhepleri'Tarihi isimli kitapta da, Şia'nın doğuşu Hz. Osman dönemi olayları ile şöyle irtibatlandırılır: "Hz. Osman'm şehit edilmesinden sonra Müslümanlar ikiye ayrıllmış, biri Hz. Osman'a, diğeri Hz. Ali'ye meylettiklerinden aralarında mücadele ve savaşlar olmuş, Hz. Osman'a, daha sonraları da onun mensup olduğu Emeviyye sülalesine taraftar olanlara 'Şia-ı Osman, Ali'ye taraftar olanlara da 'Şia-ı Ali'dendi. Daha sonralan ise Şia adı Hz. Ali taiaftarlanna verildi".
Şiilik; en geniş ve kapsamlı anlamıyla, hilafet'in Hz. Muhammed (s.a.)'Den sonra ehli beyt ve/veya Hz. Ali'nin soyu kanalıyla yürümesi gerektiğine inanan ve itikadı ve fıkhı yaklaşımları bu temele dayandıran bir inanıştır. Bu felsefeye inanan insanlara şia (taraftar) denir. Önceleri şia yani Hz. Ali taraftarlığı gayet mutedil ve normal idi. Nitekim sahabe arasında bile halifelik noktasında Hz. Ali'yi Hz. Osman'a takdim eden, ona öncelik verenler bulunuyordu. Fakat bu Kimseler, yine de Hz. Ali'den önceki halifelere herhangi bir saldırıda bulunmuyor ve dil uzatmıyorlardı.
İbn Teymiye bu noktada şöyle diyor: Ali (r.a.)'dan tevatürle gelen haberde "Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Hz. Ebü Bekir ile Hz. Ömer'diyor.
Nitekim işin bu yönü tüm eski Şiîler arasında ittifakla kabul edilmektedir. Önceki Şiîler'in tümü Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'i üstün kabul ediyorlardı. Tartışma sadece Hz. Ali ile Hz. Osman'ın halifeliği noktasında meydana gelmiştir. Buda her ikisinin farklı farklı taraftarları olması yüzünden doğmuştur. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'e gelince, her ikisinin de Hz. Osman ile Hz. Ali anlamında bir taraftarları olmamıştır. Aksine ümmetin tümü hatta Haricîler bile, her ikisinin halifeliğinde ittifak halindedirler.
Bu siyasi gelişimin yani bu teorinin o dönemde dini boyutları hiç yoktu bunlar tamamen sonradan oluşturulmuştur. Önceleri sadece seven ve taraf olan sahabeler vardı. Bu anlamda ilk taraftarı olan sahabe Hz Osman dır. Yani Osman Şiası İslam coğrafyasında görülen ilk şiadır. Ardından Hz Ali yi sevenlere Ali şia sı deniyordu. Nitekim bu konuyla ilgili, Yaşar Kutluay; islam ve Yahudi Mezhepleri, 52-53. Çağatay-Çubukçu tarafından kaleme alınan İslam Mezhepleri'Tarihi isimli kitapta da, Şia'nın doğuşu Hz. Osman dönemi olayları ile şöyle irtibatlandırılır: "Hz. Osman'm şehit edilmesinden sonra Müslümanlar ikiye ayrıllmış, biri Hz. Osman'a, diğeri Hz. Ali'ye meylettiklerinden aralarında mücadele ve savaşlar olmuş, Hz. Osman'a, daha sonraları da onun mensup olduğu Emeviyye sülalesine taraftar olanlara 'Şia-ı Osman, Ali'ye taraftar olanlara da 'Şia-ı Ali'dendi. Daha sonralan ise Şia adı Hz. Ali taiaftarlanna verildi".
Rasulüllah'ın zamanında
Hz. Ali'yi seven ve meşhur sakîfe hadisesinde onun yanında yer alan huzeyfe b.
El-yemân, huzeyme b. Sabit, ebu eyyub el-ensarî, sehl b. Huneyf, osman b.
Huneyf, bera b. Azib, übeyy b. Kal), ebu zerr, ammar b. Yasir, mikdad b. Amr,
selman-ı farisî gibi önemli sahabeler bulunmaktaydı. Bu sahabeler Hz Ali’yi
Allah için, yiğitliğinden Hz peygamberimizin ona olan sevgisinden, ilminden
şahsiyetinden, fakihliğinden dolayı sevmekteydiler. Daha sonraki gelişmelerde
bu sahabeler Hz Ali nin yanında yer almışlardır. Ancak, asla diğerlerine
düşmanlık etmemişlerdir. Hz Ali’nin vefatından sonra yaşayanlar ise; bir kenara
çekilip ilim ve takva ehli olmaya devam edip hizmetlerini sürdürmüşler, bir
kısmı da islamın yayılmasında yönetimin yanında yer almış savaşlara
katılmışlardır. ( Hz. Eyüp el ensari gibi). Bunlar Şii inancının temelini
oluşturan; imamet vasfından, imamın masumluğundan ve bu özelliklerin sahibinin
Hz Ali olduğundan her ne hikmetse haberdar değillerdi. O günlerde henüz bugünkü
şekliyle bir Şiilik yoktu. Çünkü şia yukarda da bahsedildiği üzere taraftar
olarak algılanmaktaydı. Kişilere duyulan özel ilgi ve sevginin ötesinde Hz
peygamber hayatta iken onun dışında başka birine dini liderlik atfetmek ya da
başka birine dini anlayışta bir taraftarlık cıkarmak kimin haddine dir. O
dönemde insanlar sadece Kuran’a, Hz. Peygambere ve İslam’ın getirdiği hükümlere
taraf idi. Arkadaşlık yakınlık tarafı bununla hiç karşılaştırılmamalıdır.
Herkesin aynı şeye inandığı bir atmosferde İnsanların karakter olarak kendine
yakın hissettikleri kimseler olabilir bu yakınlık dini bir algılama ile nasıl
izah edilebilir. Bu konuda
E. Ruhi Fığlalı, Kerbela olayı
ile ilgili olarak şu tespitlerde'bulunmaktadır:
"Tarihi
olaylar göstermektedir ki" İnanc anlamında şiilik, en erken Hz. Hüseyin'in
Kerbela'da hunharca şehit edilişinden sonra, siyasi bir temayül olarak kamuoyu
oluşturma açısından müsait bir zemine kavuşmaya başlamıştır; çünkü Hz.
Hüseyin'in şehıt edildiği 61/680 yıllarına gelene kadar, İslam dünyasında
yaşayan Müslümanlar, Haricilerin dışında ne Sünni ne de Şii idiler; onlar
sadece Müslümandılar. İhtilaf, söz konusu şahısların hangisinin daha haklı
olduğu meselesi etrafında cereyan ediyordu. En önemlisi, Şiilikten sözedebilmek
için zaruri kavramlar olan nass, vasiyet ve imamet fikirleri henüz ortaya
çıkırılamış ve hatta bu fikirler, Hz. Hüseyin'in şehadetinden çok sonraları
bile, belli bir zümrede henüz ıstılahi anlamı içinde doğmamıştır"( E. Ruhi Fığlalı,
"Şiiliğin Doğuşu ve Gelişmesi", Milletlerarası Taıihte ve Günümüzde
Şiilik Sempozyumu.
Objektif bir bakış acısıyla bakıldığında; sürecin tarihi gelişiminde, kavmiyetciliğin siyasal, ekonomik cıkarlarla desteklenerek hâkimiyetini sağlamak adına bütün dini değerlerin nasıl kullanılıp amacından saptırıldığını bu değerlerin nasıl eğilip büküldüğünü, bunun topluma nasıl yansıtıldığını bütün bu karmaşıklığa rağmen cıplak gözle görmemenin mümkün olmadığını anlıyorsunuz!
Sonuç olarak;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder