17 Kasım 2011 Perşembe

Mezhepler islamı kolay yaşamak için mi bölmek için mi var!?




Mezhepler islamın kendisi değil bir yorumudur. Ancak islamın ötesinde bir şey de değildir. Mezhebi, Hz Peygamberin İslamı anlama ve yaşama biçimini bize ulaştıran ana bir yol diye nitelendirilebiliriz.  Kuranda, ibadete yönelik emir ve telkinlerin nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiği konusu detaylı bir şekilde anlatılmamıştır. Bu hususları Hz Peygamber uygulayarak ümmete örnek olmuştur. Bunu yakından gören öğrenen ve uygulayan sahabe onları takip eden tabiin kendi nesillerine gerek yazılı gerek eylem olarak ulaştırmışlardır. Bu böyle devam ederken; İslam dışı eserler ile diğer dinlere ait eserlerin Arap diline  tercüme edilmeye başlanması, Bu  tercüme eserleri okuyan bir kısım ilim sahiplerinin islama farklı çerçeveden bakmayı kendilerine bir ayrıcalık saymaya başlamasıyla islamı anlama konusunda farklılıklar yaşanmaya başlandı..  Bu süreç devam ederken,  her gün binlerce hatta on binlerce insanın islama girdiğini, bunlara aynı hızda islamı öğretinin sağlanamadığını da unutmamak gerek.   islamı bilmeyen bu grupların islamı yeterince öğrenemedikleri yetmezmiş gibi, bir de kendi kültürleri (örf adet ve görenekleri) islama yamamak istemeleri, toplumdaki inanç farklılaşmasının sebepleri olmuştur. Bütün bunlardan başka, Müslümanların içinde yaşayıp islamı bir türlü hazmedemeyen grupların İslam düşmanlığına yönelik hazırladıkları eylem planlarını uygulamaya koymaları, üst üste oluşan süreçlerdir.  Bu olumsuzlukların üst üste gelmesi sonucunda bir üniversite konumunda olan o günkü İslam âlimleri, tehlikenin boyutunu fark etmiş zaman geçirmeden islamın ana kuralları ve uygulama biçimlerini büyük halk kitlelerine öğretmeye başlamışlardır. Bu çalışmalarını, İslami geleneğe en ufak bir yara vermeden, sürece dahil olmak isteyen sapmaları bir bir ayıklayarak adım adım çok dikkatli bir şekilde sürdürmüşlerdir.

Hz Peygambere dayanan İslami fiilleri toparlayarak başlanılan çalışmalara, sonradan oluşan sorunlara yine kuran ve sünnet ışığında yaptıkları içtihatların bütününü dahil etmişlerdir. Onların talebeleri de bu sürecin devamında çıkan sorunlara aynı yöntemle cevap oluşturmuşlardır. Bu birikimlere mezhep denmiştir. Bunların geneli fıkıh konularıdır. Bunların dışında aynı süreçte itikadı sapmaların yaşandığı da görünmektedir. Bu sapmaların boyutlarını gören İslam âlimleri bir müslümanın neye nasıl inanması gerektiğini hangi hallerin insanı küfre götürdüğünü yine hadis ve Kuran ışığında toparlamışlardır. Tabi yorumların girdiği alanlarda âlimlerin bir birinden farklı görüşleri ortaya çıkmıştır. Bugün Müslümanlar arasındaki tefrikanın sebeplerinden birisi de bu yorum farklılığından gelmektedir. Çünkü her yorum kaynağını her ne kadar Kurandan aldığını ifade etse de, Kuran dışı bir takım şeylerden etkilendiği bir hakikattir. Yine bu dönemde bazı grupların benimsediği görüşlere ayetlerden delil bulma çalışmalarına gidilmiştir. Hatta öyle bir durum hâsıl olmuştur ki, her görüş ün ispatını sağlamak için ayetlerden delil bulmaya çalışılmıştır. O dönemlerin yetişkin âlimleri bu yöntemin yanlış olduğunu bir görüşe delil Kuran’ın bütünlüğüne dikkat edilerek görüş oluşturulacağını, İtilaflı konuların yorumlarında çok aşırılığa gidildiği, Kuran’ın o konudaki ifadesinden uzaklaşılıp başka anlamlar yüklendiğini söylemişlerdir. İlk fitne Harici oluşumu da bu tür içtihatlar neticesinde olduğu bilinmektedir. Ancak, bunu duymak istemeyen farklı anlayıştaki gruplar bu konularla ilgili Kuran’ın bütününe ve Arapça ifadelerinin tam karşılığına itibar etmemişler, Kuran’ın herkes tarafından anlaşılamayacağı tezi üzerinden konuyu farklı mecralara çekmişlerdir. Konuyla ilgili  Kuran’ın apaçık söylemine bile kulak asmamışlardır. Ayette; “Ey Kitap Ehli, Kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve bir çoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap geldi. 5/15
- İste böylece biz o Kur'an'ı açık seçik âyetler halinde indirdik. Gerçek su ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevk eder. 22/16
denilmesine ve  Kuran’ın apaçık Mubin bir kitap olduğunun belirtilmesine rağmen, bu ifadeye itibar etmeyenler uydurma hadislerle Kuran’ın söylemlerini boşa çıkarmaya çalışmışlardır. Mesela,  “Cabir Ebu Cafer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm)’ın söyle dediğini rivayet etmiştir: <<Vasilerden başka hiç kimse, Kur’â’ın tüm zâhiri ve bâtını anlamını bildiğini, bütün Kur’an ilimlerine sahip olduğunu iddia edemez.>> (Usul-u Kâfi sh 318 H.604. ) bunu hadis diye söyleyebilmişlerdir. Buda yetmemiş
“Kuran bir fitnedir. Bunu biz anlayamayız. Bunu ancak  yaşayan Kuran Ali anlar “ söylemi ile kendi yorum ve düşüncelerini Hz Ali nin adı ile güçlendirmeye çalışmışlardır..

Ne zaman kim tarafından söylendiği bilinmeyen ancak, masum imamlara! söylettirilen bu tür ziyadeler, değil peygamber sözleri, neredeyse İslamın değişmeyen Kitabını anlamada bile tefrikayı dinin ortasına yerleştirmiştir. Dolayısıyla Mezhepçilik dinin yorumu değil kendisi haline getirilmiştir.

Aslında bu süreçlerin başlandığı dönemlerde bugün herkezce çok iyi tanınan ehli beyt mensupları ile ehli sünnet alimleri arasında islamın aslına tahakkuk etmeyen  mevzi konular dışında hemen hemen hiçbir konuda farklı görüşler ve  itikadi anlayışlar mevcut değildi. Hatta onlar Emevi ve Abbasi zulmüne karşı ortak tavır içindeydiler. İmamı Azmam, İmam Ahmet bin Hanbel, İmamı şafi, İmam Maliki  ehlibeyti çok sevmeleri ve onları desteklemeleri yüzünden çok sıkıntı çekmişler yönetim tarafından cezalandırılmışlardır. Bu mevzular bizim kitaplarımıza girmesine rağmen bir çok Şiacı islamda bölünmeyi körüklemeye çalışanlar bu hususları sabote etmenin bütün gayretlerini sarf etmektedirler.

Sonuç olar her mümin kaynağı Kuran ve Sünnete dayanan bir mezhebe dahil olması gerekir. Ancak mezhepçi olmak, sanırım hiçbir kimseye hayır getirmeyecektir.

1 yorum:

  1. çok doğru Allah razı olsun. Mezhepli olmak başka mezhepçi olmak daha başka bunları bir birine karıştırmak haçlı zihniyetinin ekmekliğine bal sürmek olur.

    YanıtlaSil