18 Kasım 2011 Cuma

Tarih Kurgulayan Şiacılar





ŞİİLERİN TARİH VE HADİS KURGULAMA ÖRNEKLERİ İLE ETKİLEME ALANLARI.
Hz Peygamberimizden sonra, sahabe arasındaki ihtilaflar, Kerbela hadisesi gibi tarihi olaylar,  yüz sene sonra kaleme alınmıştır. Bu alanlarda kaynak yetersizliği olması nedeniyle Siyer ve İslam tarihçileri hadiseleri nakletmekte olaylara test etmeden çok esnek davranmışlar ve önlerine gelen her bilgiyi, senedin sıhhatine rivayetin yönünü dikkate almadan nakletmişlerdir. Hatta öyle ki, güvenilmez olduklarından hadis rivayetlerine itibar etmedikleri ravilerin, tarih rivayetlerine itibar etmek durumunda kalmışlardır. Söz konusu kişilerin tarihi rivayetlerine  yer vermezsek, eldeki bilgi az olur mantığı ile  ne yazık ki bu kişilerin tarihi rivayetlerine itimat etmek durumunda kalmışlardır. Bu ravilerin kimler olduğu ve  hangi sırada rivayet ettiği hususuna gelince; Sıffın savaşı ile ilgi en çok kaynak gösterilen kişi yalancı olduğu bilinen  Ebu Muhannef azılı bir şiidir.   Sahabe ile ilgili en çok rivayet eden sahabe düşmanı olarak bilinen etrafta yalancılığı ile nam salan Hişam bin Muhammed bin es Saib el Kelbi  yine azılı bir şiidir. Dolayısıyla bugün bütün İslam dünyasında bu konularla ilgili rivayetlerin büyük bir çoğunluğu bu kişilerden gelmedir. Bu rivayetler acılı tarihin Kerbelanın yaşanmasından yüz yıl sonra  yapılmıştır. HZ Hüseyin’i Kufe’ye davet edip davetlerinin arkasında durmayan ihanet şebekelerinin kerbela sonrası suçluluk duygularını bastırmak vicdanlarını rahatlatmak amacıyla duygusallığın en ileri aşaması kullanarak yaktıkları ağıtların, uydurulan destanların toparlanmasıdır. Bulundukları ortamda kendilerini güçlü kılacak, anlayışların öne çıkartıldığı, eformasyonun en zayıf dönemlerinde en küçük olayların bile çok kolay bir şekilde dezenforma edildiği bir ortamda, dilden dile anlatılan olayların, en az bir asır sonra, sun'i bir tarih kurgulama metodunun, Tarih Kitabına dönüşümüdür. Bütün olayların  merkezine Şiiliğin yerleştirildiği bir anlatım şeklini,  “Şii bakış açısından kaleme alınan bütün eserlerde görmek mümkündür. Öyle ki, özellikle Emeviler devrinde, neredeyse Haşimi muhalefet cephesinde tezahür eden oluşumun büyük bir kısmı sanki Şiilikmiş gibi gösterilmesi bunun açık örneğidir.   İşin en ilginç yönü de geçmişteki olaylarla Şiiliği irtibatlandırabilmek için uydurulan rivayetlerin, büyük bir kısmı, Şii olmayan tarihçilerin pek çoğu; o dönemlerdeki tarih anlayışı çerçevesinde bulabildikleri malzemeyi hiç araştırma yapmadan olduğu gibi hiç tereddüt duyulmaksızın benimsenmiş ve kitaplarına almışlardır. İşte bu yüzden bugün şii olmayan İslam âleminde gerçek tarihi anlama konusunda zengin kaynakları bulunmamaktadır. Şunu da bilmek gerekir ki; Şii tarih kitaplarında bir birine taban tabana zıt olayları görmek mümkündür.” (Prof. Dr. Hasan Onat’ın eserlerinden faydalanılmıştır).
Bu rivayetlerinden  daha sonraları Mesudi ile Yakubi nin  yine aynı  konuları kaleme aldığı  Mürucu'z Zeheb adlı tarih kitabıdır ki yine bu kişiler de  diğerleri gibi  asla güvenilmez, emin olmayan kişilerdir. Bunlardan gelen rivayetler zehirli bir ok gibidir.  Çok dikkat edilmesi gerekir. Yani bu rivayet;  Hz Peygamberin en yakınlarının dostlarının akrabalarının, hanımlarının ve arkadaşlarının bir anda düşmana dönüşümünü sağlayan metinlerdir. Yalan ve uydurma rivayetleri merkeze oturtanlar, bu mealde  yüz binlerce hadis uyduracak, Kuran’a tezat  olan  bu hadislerin gerçekliğini de,  yine Kuran’ı en iyi anlayan kişilere, kendilerine uygun bir metotla  teyit ettirmişlerdir!.  Kuleyni’nin  El Kafi’sinde olduğu gibi!.. Bazı şii  âlimleri, Kuleyni’nin el-Kâfi’yi İmam Kâim (Mehdi aleyhisselam)’a arzettigi ve İmamın da bu eserin güzel olduğunu belirttiği ve << Sia’mız için kâfidir>>. Dediği inancındadırlar. (Ravdatu’l Cennat sh.533)” (Usul-u Kâfi/Önsöz sayfa XI.)  Yani, Kuley’ni, Şiilerce en itibar edilen hadis alimi olarak kabul edilir. Onun derlediği El Kafi’yi, güya kayıp olan yani çocukken bir mağaraya girip oradan kaybolan ve kıyamete yakın bir zamanda mehdi olarak geleceğine inanılan  (Kaim ) e bu kitap sunulmuş. O da bu kitabı okumuş,  onaylanmıştır.  Dolayısıyla hem Allah’ın, hem de Mehdi’nin onayından geçen bu kitap, nas  hükmünde  olacağından kimse tarafından sorgulanamayacaktır. Bu metotla içinde binlerce yalan ve iftiranın bulunduğu bir kitap sorgulanamaz hale getirilmektedir.
Daha sonraları yukarda isimleri gecen yalancıların rivayetlerinden Taberi, Hafız İbn Asakir, İbn Kesir gibi tarihçiler bu hadiselerde rivayet toplama ve derleme yoluna giderek bunlardan da nakiller almışlar ve maalesef eserlerine güvenilmez bazı hususları koymuşlardır. Güvenilir kişilerin güvenilmeyen kişilerden zayıf rivayetleri almasının açıklamasını Muinuddin el Hatib bakınız nasıl yapmış?
"Taberi ve onun gibi güvenilir âlimlerin zayıf rivayetleri zikretmedeki durumları bu zamandaki kadıların durumu gibidir. Şöyle ki, onlar bir meseleyi araştırmak istediklerinde, her şeyin kendi kıymetine göre değerlendirileceğine güvenerek bu mesele ile ilgili ellerine ulaşan, delil olabilecek bütün meseleleri bir kısmın zayıf ve değersiz olduklarını bilmelerine rağmen toplarlardı. İşte Taberi ve seleften büyük tarihçiler ilmin bazı meselelerini bazı noktalardan olsan bile kaçırma endişesi ile nakledenin durumunun zayıf olduğunu bildikleri halde nakletmeyi ihmal etmiyorlardı. Ancak, onlar her rivayeti senedi ile birlikte zikrederlerdi ki okuyucu haberin kuvvetliliğini ravilerin sağlamlığından, zayıflığını da ravinin güvenilir olmayıp zayıf olduğundan anlasın. Böylece, emaneti eda ettiklerine ve ellerine ulaşan her şeyi okuyucuların önlerine serdiklerine kanaat ediyorlardı."    
Daha sonra gelen tarihçilerden Suyuti Tarihi Hulefa'sına, Ebul Fida El Muhtasar fi Ahbari'l Beşer adlı eserine, Abdulvahhab en Neccar "El Hulefa ur Raşidun'a ve Şiblenci "Nur'ul Ebsar'ına ve diğerleri başka eserlere sağlam çürük ayırt etmeden bir sürü bilgiyi boca etmişlerdir. Özellikle Nur'ul Ebsar uydurma söz ve hadiselerle doludur.
İbn Esir de aynı şekilde davranmış, sadece bilgileri toplamış ama süzgeçten geçirmemiştir.
İbn-i Kuteybe'nin yazdığı iddia edilen "El İmame ve's Siyase" adlı kitap da bunlardandır. Sahabelerin hiçbirisini bırakmamış ve bütün faziletlerini yıkmış olan bu eserin İbn Kuteybe gibi bir büyük dimağa ait olduğunu düşünmek de güçtür. Kadı Ebubekir İbnül Arabî “El Avasım Minel Kavasım kitabında İbn-ül Hacer el Heytemi, Tathîr’ul Cenan’ında bu eseri şiddetle tenkid etmiş ve onun İbn-ül Kuteybe’ye ait olduğuna şüpheyle bakmışlardır. Muhibiddün el Hatip de bu kitabın kötü niyetli birileri tarafından İbnül Kuteybe’ye isnad edildiğini belirtmektedir. “Muhammed Salih Ekinci”

Hadis rivayetlerinde her hangi bir kaçağa izin vermemek için özelikle senetler konusunda gösterdikleri hassasiyetin bir kısmını bile,  tarih ravileri konusunda  gösteremeyen alimlerimiz, Tarih konusunda önlerine gelen rivayetleri almaktan imtina etmemiş olsalar Tarihe gerekli hassasiyeti gösterebilselerdi bugün tarihi geçmiş daha açık ve net anlaşılacaktı. Dolayısıyla bugün tarihle ilgili yaşanan kaosun çoğu görülmeyecekti. Ayrıca, günümüz Müslümanlarının,  dinin kaynakların yorumunu kurgulanan  tarih perspektifinden yapanların oyununa gelmesi engellenmiş olacaktı.! 
Çok şükür ki dinin asıl kaynakları hala dim dik ayakta.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder